Katılımcı Görüşleri - Ümit Akçakaya

13 Ocak 2025

Üç ay süren gölge çalışması, eğitim tadında olup, aldığım eğitimler arasında bana en fazla fayda sağlayan deneyim oldu diyebilirim.  Grup çalışmalarının dışında da, bu çalışmayı kendi kendimize yapabiliyor olmamızsa , gölge çalışmasıyla tanışmış olmanın,  kendimize yapacağımız en büyük iyilik olduğunu düşünüyorum.  Keyifli bir içsel yolculuğa çıktım ve bu süreci benim için mümkün kıldığından dolayı Ümit Hocama içtenlikle teşekkür ediyorum. Kendi içsel farkındalıklarım sayesinde, bu kısa sürede bile kendimi yeniden keşfettiğimi söyleyebilirim. Hayatıma yansıyan değişiklikler, tamamen bilinçli kararlarımın değil, durumların doğal bir sonucu olarak gerçekleşti. Bu da bilinçdışındaki dönüşümümün bir yansımasıydı. Gölgelerimizle yüzleşmenin ne kadar kıymetli olduğunu deneyimlemiş biri olarak hayatım boyunca uygulayacağım bir çalışmaya sahip  olmanın mutluluğunu yaşıyorum.

Leyla Akçay Online Gölge Çalışmasına katıldı

13 Ocak 2025

"Sen  kaya ve mermer de  olsan, gönül  ehline (bir  ögretmene, egitmene) erişince cevher  haline  gelirsin " Hz.  Mevlana 

Sevgili  Ümit'e C. G. Jung'un ile  ilgili bir  konuda araştırma  yaparken tesadüfen  rastladım. Dinledikçe  tanıdıkça bir hazine  bulmuş  gibi hissettim.psikoloji,sosyoloji, felsefe,teoloji mitoloji,semboloji, vs her alanda derin  bilgilerini  ve kaynaklarını cömertçe paylaşıyordu. Dingin,akılcı, sağduyulu ve  bütüncül bakış açısı güven  ve cesaret veriyordu. Hemen  ilk  rastladığım "" içe  bakış  uyanış  atölyesi "" çalışmasına  katıldım, çok kıymetli bilgilerle geniş  bakış  açısıyla zihnim ve  ruhum  beslendi. Arkasından katıldığım ""Gölge  çalışması ""için nasıl  bir  tarifte bulunsam  az gibi  geliyor. 12 haftalık çalışmanın  ilk  haftasında ki  ben  ile  son haftasında ki  ben  aynı  değildim.

Hassasiyet ve  ciddiyetle tam  bir  yargısızlık  içerisinde yapılan profesyonel  çalışma tarzınız  ile olayların içinden çıkmayı başarıp, büyük  çerçeveden görebilmemi sağladığınız için........

Kaygı  ve  huzursuzluk  duyduğum  bir çok durumun gölgelerime  sarıldığım ve  savunma mekanizmalarına tutunduğumdan kaynaklandığını fark  ettirdiğiniz için.......

Sevmenin bağlanmak değil, özgür bırakmak olduğunu öğrettiğiniz için......

Samimiyet  ve güvenilirliğiniz için....

Sonsuz  teşekkürler 

Şükran  ve minnetle.

Gökçe Gökalp Online Gölge Çalışmasına katıldı

13 Ocak 2025

Ümit Hoca’nın Gölge Çalışmasına katılmak hayatımı dönüştüren bir deneyim oldu. Çalışmaya katılmadan önceki kendim ile çalışmadan sonraki ben kesinlikle aynı kişiler değildik. Ümit Hoca’nın açtığı kapsayıcı alan sayesinde en mahremimizde yer alan, yüzleşmekten korktuğumuz ve kaçtığımız gölgelerimizle tanıştık, onlarla hem hal olduk ve barıştık. Sadece bizde olduğunu düşündüğümüz kişisel travmaların insanlığa özgü deneyimler ve arketiplerin hayatlarımızdaki izdüşümleri olduğunu görebilmek yalnız olmadığımızı hissettirdi. Kendini tanıma yolculuğunda çok önemli bir adım ve eşsiz bir deneyimdi…

Burcu Kaleoğlu Online Gölge Çalışmasına katıldı

7 Ocak 2025

Hikayenizle temasa geçmek, onu anlamlandırmak, yeniden yorumlamak ve iyileştirmek istiyorsanız kendinize bir iyilik yapın ve Ümit hocanın özenle düzenleyerek bilgece yönettiği gölge çalışmalarına katılın.. Hem kendi hikayemi paylaşmak hem de diğer katılımcıların hikayelerinde kendimi  bulmak hayatımdaki en dönüştürücü deneyimlerden biriydi.

Duygu Avcı Online gölge çalışmasına katıldı

7 Ocak 2025

Ümit AKÇAKAYA‘ rehberliğinde daha önceki atölyelere katılmama rağmen içimdeki  ‘hayır ya bu kadar da değildir hayat böyle okuyarak kendini, kendinden yansıyanı, kendi karanlığını kabul ederek bu kadar da huzurlu yaşanmaz ‘ diyen Barbar Ece’nin öldüğü ve Uygar taraftan hayata bakan Ece’nin yeniden doğduğu bir atölye oldu benim için. 

Yaşadığım dönüşümün kelimelerle ifade edilebilir bir yanı yok ama yazma niyetim uyanmayı seçen herkesin Ümit AKÇAKAYA’yı ve bize rehberlik ettiği ettiği yanıyla bu hayattaki misyonunu tanımasıdır.  Benim katıldığım gölge atölyesi özelinde öncelikle benim ve sonra tüm katılımcıların kendilerini eleştirmeden yargılanmadan olduğu gibi ifade edebildikleri mükemmel 12 hafta tamamladık. Kendini ifade etmekten bile korkan Ece’nin içindeki sakladığı potansiyelin ne kadar da güçlü ve değerli olduğunu anladığım, Eşzamanlılıkla ilgili hiçbir şüphemin kalmadığı, kendimi tamamen akışa teslim ettiğim ve huzuru yakaladığım ve onu hiçbir zaman bırakmayı seçmeyeceğim günleri bana sunduğu için  önce ümite sonra sisteme sevgilerimi sunuyorum.

İlk gölge çalışmamla böyle bir dönüşümü gerçekleştirdiysem diğer çalışmaların bana katkısını hayal bile edemiyorum bu yüzden her zaman dediğim gibi bundan daha iyisinin nasıl olacağını sorarak yaşamayı seçiyorum

Ece Yanık Arketipsel Semboloji Atölyesi ve Online gölge çalışmasına katıldı

6 Ocak 2025

CARL GUSTAV JUNG'UN PERSPEKTİFİNDEN EBRULİ BİR TUFAN ÖYKÜSÜ

“Nasıl anlatsam, nerden başlasam?”, derken, “Ebru, başla da, nerden başlarsan başla!”, dedi iç sesim. Ben de, izninizle, şöyle başlayayım: İnsan ruhunun özünde ne olduğu, belki de insanlık kadar eski bir sorudur. Bu soruya çeşitli dinler, öğretiler, felsefeciler, ve ruhbilimciler türlü çeşit yanıtlar vermiştir. Bu sorunun yanıtını sadece Psikiyatri biliminde değil, Mitolojide, Edebiyatta, kutsal dinler ve öğretilerde ve Antropolojide de arayan Carl Gustav Jung'un yanıtları dahiyanedir. Jung’a göre, ruhumuz, yani Psişemiz iki farklı boyuta yayılmıştır: Bilincimiz ve Bilinçdışımız. Bilincimiz, açığa, aydınlığa çıkardığımız, kendimize ve başkalarına gösterdiğimiz her şeyi içerir. Toplum içinde oynadığımız roller ve içinde bulunduğumuz ortama göre takıp çıkardığımız maskelerimiz; yani Personalarımız, travmalı yanlarımıza rağmen kuyruğu havada tutmamıza yarayan savunma mekanizmalarımız hep Bilinç düzlemine aittir. Bilinçdışımız da, bilincinde olmadığımız duygu, düşünce, dürtü ve travmatik anılarımızdan oluşur. Yani karanlıkta olan tarafımız. Bir başka deyişle, Gölgemiz. Psişeyi bir buz dağına benzetenler de olur. Okyanus yüzeyinin üstünde kalan kısmı Bilinç iken, okyanusun içinde kalan ve kat kat daha büyük olan kısmı da Bilinçdışıdır. Ruhumuzu hasta eden şey, bilinçdışındaki atıklar, geçmişte ruhumuzu zedeleyen her şey, reddedilme korkusu ve sevilme ihtiyacımız nedeniyle "miş” gibi yapmayı öğrene öğrene oluşturup taktığımız maskeler, bastırdığımız özgünlüğümüz, ortaya çıkarma fırsatı bulamadığımız yeteneklerimiz, arzularımızdır. Bastırdığımız ve açığa çıkmasına izin vermediğimiz her şeye Gölge diyor Jung. Bu Gölge, içinde sayısız öğeler, küçüklü büyüklü gölgeler barındırır. Gölgemizde bir de Aile Gölgemiz ve İnsanlığın Gölgesi vardır. Örneğin, benim Gölgemde, Selanikli bir muhacir ailenin oğlu olan Rahmetli Dedemin göçmenlik travması da, annemin korolarda solist olma arzusunun bastırılmışlığına isyanı da, ilkel insanın gece mağarada yatarken hissettiği korkuları da var. Açığa çıkmak isteyen her olumlu yanımız ve bastırdığımız her şeyin ruhumuza uyguladığı basınç ve yük, artık onları kaldıramaz bir hale geldiğimiz bir noktada, en başta panik ataklarla, anlamsız korkularla, takıntılarla ve genelde depresyonla, sonra daha da ciddi hastalıklarla bilince ve bedene sirayet edermiş. Tam da benim başıma geldiği gibi. 

Ben, pek çok ruhsal bunalım yaşamış ve en sonunda her şeyi “beyin kimyası bozukluğu” ile açıklamış, şifanın psikiyatrik ilaçlarla geleceğine inanmış ve bunun bedelini de ziyadesiyle ödemiş bir annenin kızı olarak büyüdüm. Hep bir korku duydum. Madem genler yalan söylemezdi, demek ki ben de bu yolun yolcusu olacaktım. Bir gün. Mutlaka. Sonra kehanet kendi kendini gerçekleştirdi. Ben gerçekten “hasta” oldum. Dibin dibini gördüm. Yaşadım. Tattım. Zehrinden içtim. Sonra, bir dizi mucize oldu ve ben yavaş yavaş, beni ve annemi hasta eden şeyleri anlamaya başladım. Hala da anlamaya devam ediyorum. Bunu benim anladığım şekliyle annemin anlama fırsatı olmadı. Olamazdı. Ama ben, her evlat gibi, onun omuzlarında yükselerek, onun bana sunduğu eğitim ve konforları değerlendirerek, şifayı başka kapılarda arayabilme şansına sahiptim. Onun asla ulaşamayacağı kaynaklara uzanabildim. Dolayısıyla, ben her şeyi “beyin kimyası” ve “genetik miras” olarak açıklayamadım. Ötesini anlamaya çalıştım. Bu gizemin peşinden koştum. Ve sonunda, en azından koşunun bu evresinde, final ipini yarıp geçmeyi başardığımı hissediyorum. Ben bu gizemi anlamaktan kaçsaydım, bu yükü ve görevi kızlarıma devretmiş olacaktım. Yükün üstüne yük koyarak. Ruhunuz bir kez hastalandı mı, teşhis konulasıya kadar ve konulduktan sonra ayrı ayrı, epey çile çekiyorsunuz. Annem gibi. Benim gibi. Annem ve ben alnımıza yapıştırılan bir etiketle yaşamak zorundayız. İnsanların bize bakarken, bize sevgilerini, bizimle ilgili kaygılarını, bizimle ilgili felaket senaryolarını ve beklentilerini ifade ederken yüzlerine, göz bebeklerine, ses tonlarına, seçtikleri kelimelere ve beden dillerine sinen ve bizim ruhumuza ister istemez yansıyan “Bipolar” etiketiyle yaşamak gerçekten zor bir şey. Bana bu etiketin yapıştırılmasına neden olan süreç şöyle gelişti: Dışarıdan her şeyin “normal” göründüğü, pek çok alanında başarılı sayıldığım bir hayatım vardı. Yaşam gerçek bir koşuşturma, durmayan bir meşguliyet haliydi. Kendimi mutlu ve başarılı addediyor, karşıdan da öyle görülüyordum. Herkes gibi, toplumda kabul gören şeyler yapmaya, kabul gören Maskeler/ Personalar inşa etmeye, değişen koşullara göre o maskeleri güncellemeye, yenilerini özenle oluşturmaya harcıyordum enerjimi ve zamanımı. Bunu yaparken Özgün Benliğimin ne istediğine, bu maskelerin bazılarından aslında ne kadar hoşlanmadığına, bazı konularda çocukluktan beri öğrenegeldiğim çaresizlikle, bastırmayı seçtiğim hayallerime hiç kulak vermiyordum. Özgün Benliğimin tohumlarının saklı olduğu “iç”ime zaman ayırmadan yaşıyordum. Yine Jung’un dediği gibi, hep dışa baktığım için hep rüya görüyor, hiç içime bakmadığım için de bu rüyadan uyanamıyordum. Beni rüyadan uyandıran şey, bir kâbus oldu. Bir an geldi ve ben kendimi bir tufanın içinde buldum. Dışımdaki yaşam benden hızla uzaklaştı. Artık, çevremde olup biten her şey, ekrandan izlediğim ayrı bir boyuta aitti. Tufan bir an sürmüştü, ama beni her şeyden ve herkesten uzakta, yalnız, ıssız, yabancı ve oldukça ürkütücü bir kıyıya çıkarmıştı. Bu tufanda, çok önemli bir parçam, Egom, paramparça olmuştu. Egomuz, bizim pek çok sosyal ağın bir parçası olarak hayatta kalabilmemizi, kabul görmemizi, insanlarla aramızdaki ilişkilerde sınırlar koyabilmemizi ve ilişkilerimizin dokusunu belirlememizi sağlayan çok değerli bir parçası psişemizin. Bir diğer anlatımla, çalkantılı bir okyanusa benzeyen toplumsal yaşamın içinde var olmamızı ve devinim içinde kalmamızı sağlayan bir gemi gibi egomuz. Alabora olan Egom olmadan, sürüklene sürüklene çıktığım kıyıda, her anlamda savunmasızdım. Bu durum, psişemin diğer bileşenleri için, oldukça elverişli bir ortam demekti. Gölgemde açığa çıkamayan, inatla bastırdığım her şey, yani irili ufaklı gölgelerim, isyan bayraklarını çekti. Ayaklanmalar başladı. Devrim başladı aslına bakarsanız. Ve pek çok devrim gibi zamana yayıldı, acılı, kanlı ve yorucu oldu. Ayaklanmalar panik ataklar, sanrılar, takıntılar, korkular ve depresyon şeklinde art arda geldi. Ego, tuzla buz olduğu için, doğduğum günden beri inşa ettiğim surlarla çevrili o “benlik” alanımı koruyamaz haldeydi. Surları koruyan savunma mekanizmalarım ve maskelerim olmadan oldukça savunmasızdım. Ordu dağılmış, şehrin Kraliçesi kendini kalenin zindanına hapsetmiş, zindanın kapılarını kilitlemiş, anahtarları da kuyuya atmıştı. Umutsuzdu. İyi niyetli pek çok kişi, kendi ordularından ayırabildikleri askerleriyle minik minik ordular kurdu ve kendi hayatları izin verdiğince ve kafaları kaldırdığınca savaşmaya çalıştı bu anlayamadıkları durumla, yani gölgelerimin isyanlarıyla. Üstelik henüz bana bile görünmez olan bu gölgelerle savaşan gönüllü askerlerin çoğu da aslında birer gölgeydi. Daha da kötüsü, bu askerler zaman zaman birbirleriyle ve kendileriyle de amansız bir çatışmaya girebiliyorlardı. Kaleyi ve surları tekrar ve bambaşka şekilde inşa etmek ve gölgelerin isyanını bastırmak için, en az, açıkta ve görünür olan boyuta ait Bilinç kadar, karanlıkta ve derinlerde olan Bilinçdışı ile, ilmek ilmek örülmesi gereken bir sohbet gerekiyordu. Bu gerçeği bilmediğim gibi, bu gerçeği idrak edebilecek de olsam bir gün, bu tür bir sohbetin yapılabileceği dile hâkim değildim. Çevremde de bu dili bilen biri henüz yoktu. Ta ki en yakın dostum, talan edilmiş, isyanlarla inim inim inleyen şehrimin kapısında beliresiye kadar. Dostluk, Yüzüklerin Efendisi'ndeki Gandalf ve Elflerin karışımı bir edayla girdi şehrime. Her an artçı depremlerle, tsunamilerle inleyebilecek olan viran şehrimin içinde sakinliğini korudu. Sabırla dinledi gevelemelerimi ve sabırla bana ruhu anlamaya yardım eden bu dilden bahsetti. O dilin tınısını duyurdu bana biraz biraz, anlayabileceğim şekliyle ve dozuyla. En önemlisi de, bir dönüşümün ve bu dönüşümün sonunda, çok ender yakalanan bir huzur ve barışıklık halinin mümkün olduğunu hissettirdi. Onun dışındaki herkesin odağı görünür olan Bilinç düzeyiydi. Dolayısıyla, bu gölgeler, buzdağının o minicik tepesinde, kendini Everestin zirvesinde sanarak, ya nutuklar düzüyor, ya reçeteler dolduruyor ya da benimle ilgili taşıdıkları yükten biraz rahatlayabilmek umuduyla, içlerini güvendikleri insanlara döküyor, döktükçe de, benim gölgelerimin ateşlerine köz taşıyorlardı. Gördükleri tek şey, hastalığımın semptomlarıydı. Köklerini görecek donanımları yoktu. Dolayısıyla, şifa sandıkları hemen her şey kozmetikti. Hatta, yan etkileriyle de zehirdi. Şifa alayım diye beni götürdükleri yer, o etiket üzerindeki yazıyı daha koyu ve daha parlak tonlara boyamaya yaradı sadece. Yeni kurulan ordu, başsız, uyumsuz, gelir gider bir orduydu. Bu orduyla birlikte şehrin içine pek çok gölge daha girmişti. Bu gölgelerin ortak yaşanmışlıkları kalan duvarların daha da çatlamasına neden oluyordu. Bazen minik bir köşe tamir ediliyordu iyi niyetli biri tarafından, iki dakika orada soluk alabilmek iyi gelse de, genelde kafama öte tarafta olup bitenler yüzünden durduk yerde bir direk inebiliyor, yürürken bir çukur oluşabiliyordu. Şehrin kraliçesi olan bana “vezirlik” yapmaya çalışanların elinde, ister istemez “rezil” olduğum anlar çoktu. 

Benim zifiri karanlık zindanıma Nöroloji alanında da uzmanlık yapmış genç bir bilim insanı olan Profesör Doktor Cumhur Taş bir mum yaktı. Psikoloğum Canan Çelik Özden de. Ama meşaleleri taşıyan, sırtını Carl Jung ve Joseph Campbel’e dayamış olan Ümit Hoca ve yine Jung'tan aldığı ilhamla ve inatçılığıyla başardığı kişisel gelişimine, özgün benliğini buluşuna, ve böylelikle artan ışığına tanıklık ettiğim can dostum, Aynur oldu. Eski benliğimden, kılıfının içinden inleye inleye çıkan bir yılan gibi çıktım. Bir yandan çok tanıdık, öte yandan çok yabancı olan, tam da bu yüzden beni ürküten, biraz da midemi bulandıran o kılıfa uzun uzun baktım. Desenlerini inceledim, eski bir fotoğrafa, fotoğrafın içindekilere ve arkasında gizlenmiş olan herkese ve her şeye, yüreğinin gözüyle bakan biri gibi. Kılıfı, ona verilen her neyse, koşulsuz kabul eden ve dönüştüren toprağa gömdüm. Onunla vedalaştım. Ona, onlarca yıl beni pek çok şeyden koruduğu için teşekkür ettim. Yanıma almak istediğim her ne varsa aldım. İlginçtir ki, bütün bunlar olurken, ben annem gibi yaşamanın ne olduğunun çok yoğunlaştırılmış bir halini de yaşadım. Benim bunu yaşamam, annemden gelen temelimin içindeki gölgeleri, hem bilinç hem bilinçdışı düzlemde kızlarıma aktarmamam için son derece önemliydi. Nesilden nesile büyüyen Aile Gölgesinin gözlerinin en içine baktım, onun kollarında neredeyse pes etmek üzere buldum kendimi, ama o Gölge aydınlığa çıktı ve kayboldu. Dolayısıyla artık beni, kızlarımı ve belki de annemi bile hasta edemez. Kızlarıma benden başka Gölgeler kalacak. Bu kaçınılmaz. Ama o Gölge gitti. Bu büyük sınav da burada bitti. Sırada yeni sınavlar olduğunu biliyorum. Yaşamın bana bundan sonra sunacağı sınavları, fırtınanın içindeki bir bambu gibi, zarafetle eğilerek, esneyerek ve sabrederek karşılayabilmek için olacak bundan böyle attığım her adım. Ki, bir kedi gibi, beni sınayacak olan her neyse, o daha gelmeden başlamayayım dertlenip, gerilmeye. O sınav geldiğinde, avının üstüne tam gerektiği an atlayan ve avını kıskıvrak yakalayan bir kaplan gibi olabileyim. Tehlike geçtiği an, vücudunda biriken stres hormonlarını titreye titreye boşaltan, gereksiz yere bedenini ve beynini yormayan o kaplan gibi, sıyrılıp çıkabileyim o travmanın içinden. Bir tehlikeyi atlattıktan hemen sonra, her şeyden önce, yalana yalana kendine öz bakım ve öz sevgi veren, ardından da, tatlı uykusuna devam eden bir kedi gibi olabileyim. O dört bacaklı bilge gibi, geçirdiğim badireyi, kendime tekrar tekrar yaşatmayacak kadar anda kalabileyim. Onun gibi, güneşin altında, Güneşle, Toprakla ve Havayla hemhal olabileyim. Bir de, her ne yaparsam, Bütünün Hayrına yapabileyim.

Bu yolun yolcusu olmak, gerçekten yaşadım diyebilmek, en büyük dileğim.

Ebru M. İçe Bakış Uyanış Atölyesi ve Grup Gölge Çalışmasına katıldı

14 Kasım 2024

Merhaba Ümit Bey, Son çalışmamızdan sonra bende kalan izlenimleri bir kez daha gözden geçirdim. Siz her zamanki gibi başarılıydınız.  Mesleki tecrübeniz ,alan bilginiz ve birikiminizle, en önemlisi anlayışlı yaklaşımınızla   güven veren bir  rehber pozisyonundaydınız. Katılımcılar da yaşadığımız toplumun küçük bir numunesi. Komedi dışında her türlü hikayeye şahit olduk. Birçoğu özdeşim kuracağımız kadar yakın, bir kısmı da farklılıklarımızın ayırdına varacağımız mesafede. Çeşitli bakış açılarıyla hayatın bizdeki izlerini anlamaya çalıştık. Benim en önemli kazancım  “keşkelerim”den  birini iyi ki böyle olmuşa dönüştürmem oldu. Geçmişteki seçimlerimi sorguluyordum ve seçemediklerimin hüznünü taşıyordum. Böylelikle içimdeki bir ukde çözülmüş oldu. Kaderime ve size müteşekkirim. Bir başka kazanımım ise  rüyalarla gelen mesajlara güvensizliğimle ilgiliydi. Rüyalarımın yönlendirmesiyle verdiğim kararlarımın  bir kısmında hayal kırıklığı yaşamıştım .Rüyalarımı yeniden yeni bilgilerimle değerlendirdim ve geçmişteki yanılgılarımın o zamanki zihin  durumumla alakalı olduğu sonucuna vardım. Yanılmış olsam bile yararıma işleyen ,zor zamanlarda ümit veren, bol zamanlarda da zorluklara hazırlayan bir sistem olduğu kanaatine vardım. Güvenim arttı, kendimi daha cesur ve özgür hissettim. Artık rüyaların dilini daha iyi anlıyorum, dolayısıyla düz mantıkla düşünmeyi de biraz esnettim. Gerçek üstü Sanat akımının etkisiyle oluşan eserleri bir çırpıda reddetmiyorum. Ön yargılarımı epeyce aştım. Sözün kısası  sizinle çıktığım yolculuklarım hem keyifli hem de bol kazançlıydı. Çok teşekkürler.

Ayşegül Ünal Online arketipsel rüya sembolojisi ve içe bakış uyanış atölyelerine katıldı

13 Kasım 2024

Almış olduğum “C.G.Jung Kuram Temelli Danışmanlık Eğitimi” ile kazandığım derinlik,kendi içsel yolculuğumda ve başkalarına dokunuşumda yeni kapılar araladı. Bilgi ve deneyimini özverili ve titiz bir şekilde bizlere aktarman, bu süreci daha anlamlı kıldı. Jung’un ışığında, bilinçdışına açılan bu yolculukta rehberliğinde edindiğim farkındalıklar için minnettarım. Bu eğitim sadece bir öğrenme süreci değil,aynı zamanda derin bir dönüşüm deneyimiydi. Emeğin ve özverin için yürekten teşekkür ederim.

Derya Sarı Jung Temelli Danışmanlık Eğitimine Katıldı

12 Kasım 2024

Ümit Hoca'nın kendi ifadesiyle, sahipsiz kalmış yaralarınızı şefkatle sahiplenmek, kendi özünüzle tanışmanın, buluşmanın hafifliğini ve huzurunu deneyimlemek niyetindeyseniz, ama bir sürü bilgi yığını içinde kafanız karışmışsa ve bunun nasıl olacağını bilmiyorsanız, Ümit Hoca'nın eğitimlerinin, atölyelerinin her dakikası sizi kendi içinize doğru götürecek, özünüzle buluşturacak, Kendisi çok kıymetli bir rehber; bilgisini cömertçe sunmasının yanı sıra, hangi inanç ve ideolojiden olursanız olun, sinesinin herkese açık olduğunu hissettiğiniz, yargılanmadığınız, kabul gördüğünüz, fikirlerinizin değer bulduğu, kendinizi, özünüzü yeniden sevdiğiniz, her dakikası öğretici ve iyileştirici harika eğitim ve atölyeler... Hepsine katılmanızı tavsiye ederim. Zaten bir tanesine katılınca seriyi tamamlama ihtiyacı hissedeceksiniz. Ümit Hocama da bütünlüğü, dengeyi, her türlü ideolojiye karşı sadece dilde değil özde de olan saygıyı, tarafsızlığı, kurtarıcı olmadan destek olmayı, cömertçe bilgiyi sunmayı bizlere gösterdiği ve gerçek erdemlere ulaşmada sunduğu katkı için, çok kıymetli mentörlüğü için teşekkür ediyorum.

Leyla Aksoy Online Rüya Sembolojisi Atölyesine katıldı

28 Ekim 2024

İçe bakış uyanış eğitim içeriği ile yeni tanıştığım kavramların ve bilincin içine girdikten sonraki gözlemlerim beni bana anlatan, yaşadıklarıma daha sağlıklı bir bakış açısı sunan bir hal almaya başladı… Balinanın karnına girmek ayrı mesele orda kalabilmek apayrı… Ümit beyin rehberliğinde başlangıcım güven temelli oldu…yolculuğumun neresinde olduğumu beni nelerin beklediğini sınır çizmeden açık bir algı ile tanımlayabilmesi güvende hissettirdi… Bu yoldan döneceğim ya devam edeceğim sınırdayım beyanımı katkılarınızla ilminizle samimiyetinizle devama çevirmeme vesile olduğunuz için teşekkürler… Bu ve devamı eğitimlerin Karanlıktan aydınlığa niyetlenen herkese ışık olmasını dileği ile...


Hande Zaman İçe Bakış Uyanış Online Atölyesine Katıldı
Açılacak eğitim ve etkinliklerden haberdar olmak için iletişim bilgilerinizi paylaşabilirsiniz
Bilgi Alın
Bilgi Alın
İletişime Geçin
Resepsiyon
İletişim
+90 (537) 613 1189 (Asistanım Ayşegül Hanım'la Whatsapp kanalıyla iletişime geçebilirsiniz.)