Bir Vaka Örneği ile Soru-Cevap Şeklinde Borderline Kişilik Bozukluğu

Dostoyevski'nin, `Kumarbaz’ adlı romanında şöyle bir cümle geçer: "Hayatta bazen birisine o kadar çok gereksinim duyarsınız ki; bunun sevgiden çok nefretten kaynaklandığını bile bile yine de katlanırsınız birçok şeye."

‘Psikologların psikoloğu’ olarak da bilinen muhteşem karakter analizcisi Dostoyevski'nin, borderline kişilik bozukluğunun temel açmazını özetleyen bir cümledir bu aslında: Birine nefret duyulmasına rağmen ondan vazgeçemiyor olmak…

Aslında toplum içinde kanayan bir yaradır bu borderline kişilik bozukluğu. Bundan mustarip olan kişiler, sonunda hep pişmanlık ve utanç duyduğu kim bilir kaç çarpık ilişki yaşamıştır? Kim bilir kaç kere kendi kendilere sözler verip her defasında da tutamayıp aynı yanlışları sergilemek zorunda kalmışlardır. Kaç kere; duygusal, cinsel ya da ekonomik anlamda sömürülmelerine ve bundan büyük rahatsızlıklar duymalarına rağmen olan bitene göz yummak zorunda kalmışlardır… Kim bilir kaç yuva dağılmak zorunda, kaç çocuk annesiz ya da babasız büyümek zorunda kalmıştır bu borderline ‘illeti’ yüzünden.

Sanırım bu kadar önem arz eden bir olgu, detaylı bir psikolojik analizi hak ediyor. Ben de naçizane bu yazımda bunu yapmaya gönüllü oldum. Çünkü biliyorum ki kişiliğinde ve yaşadığı ilişkilerde bir şeylerin kronik bir şekilde ters gittiğini fark ederek, bir umut yaşadıkları hakkında bir çare ya da çıkış yola arayan bir yığın insan bulunmakta. Bu bağlamda onlardan birisine bile aktaracaklarımla faydalı olabilirsem bundan mutluluk duyacağım.

Öncelikle konunun daha iyi anlaşılması için zihnimde, borderline kişilik bozukluğunun hemen hemen tüm özelliklerine sahip olan kurgusal bir ‘borderline kişilik’ oluşturdum. Bu kişi, eğer bir iş görüşmesine davet edilirse nasıl davranışlar sergiler ya da borderline kaynaklı ne tür ‘arızalar’ çıkartır onların anlaşılmasını planlıyorum. Tabii paylaşacağım örneğim, okuyuculara biraz abartı bir karakter gelebilir ama konuyu netleştirmek adına böyle, saf pürüzsüz bir borderline karakterin bizim açımızdan daha işe yarar bir örnek olacağını düşünüyorum. Aynı zamanda tecrübelerime ve gözlemlerime dayanarak şunu da belirtmeliyim ki, her ne kadar burada paylaşacağım vaka örneği birçok kişiye abartılı gelse de, emin olun yaşamını bu minvalde sürdürmek zorunda kalmış birçok borderline kişilik de bulunmakta. Siz onlara rastlamadıysanız bence şanslısınız.

Örnek paylaşımım sonrasında da borderline kişilik hakkında zihinlere takılabilecek soruları göz önünde bulundurarak onları mümkün olduğunca soru-cevap şeklinde paylaşmaya çalışacağım. Böylelikle borderline hakkındaki birçok husus da netleşmiş olacak diye tahmin ediyorum.
O halde başlayalım:

Vaka örneğimizdeki kurgusal karakterimizin ismi Şule olsun. Şule 20’li yaşlarından genç, bekâr, güzel, alımlı ve ailesiyle yaşayan bir kız. Şule’nin en göze çarpan sorunları ise bir işte ya da ilişkide dikiş tutturamaması, duygularını yönetmekte zorlanması, ailesiyle ve yakın çevresiyle çoğunlukla geçimsiz olması, tekrarlayan bir şekilde ve uçlarda olan kendisini bir iyi bir kötü hisseden ruh hali. Evet, bu genel bilgilendirmelerden sonra Şule’nin nasıl bir kişilik olduğunu daha iyi anlamak adına onun hayatından bir iş görüşmesi kesiti sunalım:

“En son çalıştığı işinde de dikiş tutturamayıp işten çıkartılan Şule, işsiz kaldığı süre boyunca çok zor zamanlar geçirmekteydi. Bu süre içerisinde zamanını dolduracak onu boşluktan uzaklaştıracak hemen her şeyi denemişti; arkadaşlarıyla dışarı gezmeleri, uygunsuz ilişkiler, TV karşısında tıkanırcasına bir şeyler yemek, sırf “beğeni” almak amacıyla sosyal medya üzerinden çeşitli paylaşımlar, tanımadığı kişilerle sohbetler… Ancak bir süre sonra tüm eylemlerini tüketmiş ve hayatındaki bu boşluk dayanılmayacak bir hal almıştı. Yaşadığı bu duruma bağlı olarak sürekli bir bahaneyle aile bireyleri ile tartışıyor ve onlara karşı çok kırıcı olabiliyordu. Bu duruma zaman zaman kendi de üzülse de, ilginçtir her tartışma sonrası sebebini bilmediği bir rahatlama hissediyordu…

En sonunda, iş başvurusu yaptığı bir firmadan telefon geldi, iş görüşmesi için Şule’yi şirkete beklediklerini söylediler. Aldığı bu güzel haber karşısında tüm duygu durumu bir anda değişen Şule, adeta havalara uçtu. Sabah kavgalı olduğu kardeşine “canım”, “cicim” diyerek gülücükler dağıtmaya başladı. Aile bireyleri Şule’nin bu değişken ruh haline zaten alışık oldukları için bu duruma pek şaşırmadılar.

İlk izlenime ve başkaları tarafından beğenilmeye her daim önem veren Şule, iş görüşmesine oldukça yoğun bir makyaj yapıp, dekolte bir kıyafet giyerek gitti.

Şirkete girdiğinde, tanımadığı halde etrafına gülücükler saçıyor, böylelikle herkesin dikkatini bir anda üzerinde toplamayı başarabiliyordu, etrafında hayat dolu olduğu izlenimini veriyordu ve içten içe bundan büyük bir haz duyuyordu, beğenilmek onun için çok hoş bir duyguydu…

Şule, bu alımlı ve cezp edici halde bir süre bekletildikten sonra iş görüşmesi için toplantı odasına alındı. Erkek olan insan kaynakları uzmanı, Şule’nin bu “sempatik” aynı zamanda “ayartıcı” hal ve tavırlarında etkilenmiş bir şekilde onu yakından tanımaya yönelik sorular sordu.

İlk sorduğu soru: “Şule Hanım, kendinizi biraz anlatır mısınız?” oldu.
Şule, beklediği ve hazırlığını yaptığı bu soru karşısında hemen kendini tanıtmaya başladı. Kendisini, sevecen, hayatla ve insanlarla barışık, yaşamaktan keyif alan biri olarak tanımladı. İK uzmanı için şaşırtan bir cevap olmadı çünkü Şule tanımladığı özelliklerini yansıtır bir haldeydi. Oysaki aynı cevabı Şule’nin aile bireyleri ve yakın arkadaşları duysalar, kesinlikle doğru ama eksik bir tanım olduğunu söylerlerdi. Şöyle ki, Şule’nin ruh hali son derece değişkendi. Kimi zaman bahsettiği gibi sevecen, hayatla ve insanlarla barışıktı; ancak bazı zamanlar da ise bunun tam tersi son derece depresif ya da mutsuz bir ruh haline bürünebiliyordu. Böyle zamanlarında Şule, oldukça öfkeli de olabiliyordu ve sanki dilinin kemiği yokmuş gibi karşındaki kişileri kırabiliyordu. Şule’nin bu iki kutuplu ve değişken ruh hallerinden dolayı yakın arkadaşları ve ailesi, bu iki farklı kişilikteki Şule’den hangisinin ‘gerçek Şule’ olduğu konusunda emin olmadıkları zamanlar dahi oluyordu. Zaten onlar da bu işin içinden çıkamamış, Şule’ye mümkün olduğunca az bulaşmaya çalışarak bu durumunu idare etmek zorunda kalmışlardı çünkü sonrasında hep zarar gören ve berbat bir duyguya kapılan kendileri oluyorlardı.

İK uzmanı, Şule’ye özgeçmişinde yer alan eğitimler ve sertifikalar konusunda bazı sorular sordu. Şule, büyük bir nezaket ve sevecenlikle hepsini bir bir açıkladı. Uzmanın, Şule’nin almış olduğu bu tarz eğitimlerin şu andaki iş pozisyonu için oldukça artı bir değer olduğunu belirtmesi, Şule’de bir sevinç ve mutluluğa neden oldu. Eğer şirkete kabul edilirse, bu eğitimlerden edindiği bilgi ve tecrübeleri şirkettin faydası için memnuniyetle kullanabileceğini belirtmeden edemedi…

İK uzmanı Şule’ye sorduğu daha sonraki soru şu oldu: “Özgeçmişinizde gördüğüm kadarıyla birçok şirkette çalışmışsınız ve sıkça sektör değiştirmişsiniz, bunun nedenini öğrenebilir miyim?”

Bu, Şule için zor ve beklenmedik bir soruydu, bahsettiği birçok işten iş arkadaşlarıyla geçimsizliği yüzünden çıkartıldığını söylemesi hiç hoş olmazdı. Aynı zamanda Şule, aslında özel yaşamı ve iş yaşamı dengesini kuramayan birisiydi, bu yüzden de iş yerinde erkek çalışanlarla romantik ilişkiler yaşıyordu fakat bu ilişkilerinin sonu da hep olaylı bitiyordu. Bu durum Şule’nin çok sık iş değiştirmek zorunda kalmasının bir diğer nedeniydi. Dolayısıyla Şule, bu sebeplerin hiçbirine değinmeden kendisine sorulan soruya yanıt olarak, çalıştığı şirketlerdeki yoğun çalışma saatlerini ve düşük miktarda verilen maaşları gösterdi.

İK uzmanı, başlangıç için burada da benzer koşulların olabileceğini bu duruma hazırlıklı olup olmadığını sordu. Şule, bu durumun sorun olmayacağını, şirket için ne gerekiyorsa elinden geleni yapabileceğini söyledi.
Bu cevaptan pek tatmin olmayan İK uzmanı, çok fazla sektör ve şirket değiştirmenin işe alım konusunda negatif bir etki yarattığını, dolayısıyla bu tarz kişileri çok tercih etmediklerini, kendileriyle uzun süre çalışacak bir personel arayışında olduklarını ima eden birkaç cümle kurdu…

Şule’nin -beklemediği bu olumsuz imalar karşısında- birden morali bozuldu ve yüzü düştü: “Ne yani, sırf bu sebepten beni işe almayacak mısınız?” şeklinde ses tonu yüksek bir soru yöneltti.

Şule’nin bu ani çıkışı ortamda hissedilebilir bir gerginliğe neden oldu. İK uzmanı da tedirginlik hissederek; şu an için öyle bir şey olmadığını, işe alınıp alınmama konusunu görüşme sonrasında değerlendireceklerini ve sadece özgeçmişinde görünen çok sık iş değiştirmesinin sebebini öğrenmek istediğini belirtti.

Morali bir kere bozulan Şule, duygularına hâkim olamıyordu, görüşmenin başında yüzünde beliren o sevecenlikten de pek eser kalmamıştı, sinirli gözlerle adama bakıyordu. Bu durumu fark eden İK uzmanı, görüşmeyi daha fazla uzatmadı, Şule’ye geldiği için nazikçe teşekkür etti ve sonucun en kısa zamanda kendilerine mesajla bildireceklerini söyledi. Bu konuda daha önce de birçok tecrübesi olan Şule, bu açıklamayı işe alınmayacağı ve dahası reddedildiği yönünde yorumladı.

Görüşmeden ayrıldığında kendisini oldukça değersiz, yetersiz ve yalnız hissediyordu. Hemen bu olumsuz duyguları yok edecek bir aktivite bulması gerekiyordu, böyle durumlarda ya şuursuzca alış veriş yapar ya da arkadaşlarıyla buluşup alkol alırdı. En son erkek arkadaşı onu terk ettiğinde de aynı şeyleri yapmıştı… Alışveriş yapamazdı çünkü kredi kartlarının limitleri dolmuştu. Onun için en makul çözüm, hep gittiği bir bara gidip oradaki kişilerle sohbet edip biraz alkol almaktı.

Gittiği barda geç saatlere kadar vakit geçiren ve yoğun alkol alan Şule’nin eve dönmeye hiç niyeti yoktu. Şule’nin kendini değerli hissetmeye o kadar ihtiyacı vardı ki, bunun bedeli neyse de ödemeye hazırdı.
O sırada barda bulunan, aslında pek de hoşlanmadığı bir erkekten gelen daveti reddetmek istemedi, çıkar amaçlı da olsa birilerinin ona ilgi duyuluyor olması hoşuna gidiyordu, geceyi bu erkekle geçirmek üzere onun evine doğru yol aldılar…”

Evet, Şule’nin öyküsü kısaca bu şekildedir. Şimdi Şule’nin kişiliğinde yer etmiş bu borderline kişilik bozukluğu, nasıl bir şeydir soru-cevap şeklinde izah etmeye çalışalım:

Soru: ‘Borderline’ ne anlama gelmektedir?

‘Borderline’ kelimesi, İngilizce bir terim olup ‘sınırda’ manasına gelmektedir. Burada kastedilen sınır, aslında psikoz ve kişilik bozuklukları arasındaki sınırdır. Borderline kişilik yapılanması altındaki bazı kişilerin zaman zaman gerçeklikten uzak, psikoz seviyesine yakın duygu, düşünce ve davranış içerisinde oldukları düşünüldüğünden, bu kişilik örüntüsünü tanımlamak için ‘borderline’ sözcüğü uygun bulunmuştur.

Soru: Borderline kişilik bozukluğu olan bir kişi ne tür davranışlar sergiler?

Borderline kişilik bozukluğu en temelde kişinin, iradesi dışında başvurmak zorunda kaldığı bir savunma mekanizması düzeneği sonucu oluşan bir durumdur. Sıklıkla kadınlarda rastlanan bir olgunun; ön plana çıkan duygu, düşünce ve davranış örüntüleri şu şekildedir:

- Başkalarıyla kurdukları iletişimde sevgi ve ilgi arayışı, bağlantıda kalma gibi ihtiyaçları belirgindir.

- Duygularını çoğunlukla uçlarda yaşadıkları gibi onları yönetmek ve düzenlemekte zorlanırlar. Bu yüzden de sıklıkla hissettikleri olumsuz duygularını, başkalarına yansıtma ya da yansıtmalı özdeşim gibi savunma mekanizmalarına başvurarak yakınlarıyla iletişim çatışmalarına girmek zorunda kalırlar.

- Yoğun bir şekilde terk edilme ve yalnız kalma kaygıları taşıyabilirler ve bundan dolayı yakın ilişkilerinde insanlara çoğunlukla bağımlı bir ilişki modeli sergilerler. Terk edilmekten kaygı duydukları için kişiliğinde ve değerlerinde ödün verici şekilde davranmak zorunda kalabilirler.

- Boşluğa düşmek, çoğunlukla onları en rahatsız eden durumlar arasındadır ve bunu yaşamamak adına hayatlarını sürekli bir şeylerle doldurma eğilimi içinde olurlar. Bir başkasıyla kurulan ilişki, alkol, uyuşturucu, seks, ibadet, alışveriş, sosyal medya vb. gibi davranışlar çoğunlukla boşluk doldurmaya yöneliktir.

- Bazıları, terk edilmenin ya da ilgisizliğin acısını yaşamamak için terk eden olmayı da tercih edebilirler.

- Yaşamlarında bölme (splitting) savunma mekanizması baskın bir haldedir ve bu yüzden de değişken ve çoğu zaman tutarsız bir ruh hali içerisindedir.
- Değişken ruh halleri nedeniyle klinik tanı koymada manik-depresif bozuklukla (bibolar bozukluk) sıklıkla karşılaştırılabilirler.

- ‘Bölme’, ‘eyleme vurma’ ve ‘yansıtmalı özdeşim’, ‘idealizasyon’, ‘bastırma’; kendiliklerini ayakta tutabilmek için en sık başvurmak zorunda kaldıkları savunma mekanizmaları arasındadır.

- Genellikle narsisistik kişiliklerle partner ilişkisi kurarlar. Narsistisik kişilerin sergiledikleri ‘tüm güçlülük’ davranışlarından dolayı onlarlayken kendilerini güvende hissederler. Ancak onlarla kurdukları ilişkileri çoğu zaman çatışmalı seyreder.

Soru: Borderline Kişilik Bozukluğu Neden ve Nasıl Oluşur?

Borderline kişilik bozukluğunun neden kaynaklandığına dair birçok teori bulunmaktadır. Genetiğin, ailenin, yakın çevrenin, çocukluk yaşantılarının, yanlış öğrenmelerin, kültürün vb. etkisi olduğunu düşünülmektedir. Tüm bu farklı parametrelerin borderline kişiliğin oluşumunda bir rol oynadığı muhakkak ancak son yapılan noröbiyolojik ve nörofizyolojik araştırmalar, bebeğin annesiyle aralarında geliştirdiği etkileşime bağlı olarak -kişiliğin gelişiminde insan beyninin ana hatlarıyla şekillendiği- 0-3 yaş döneminin çok önemli olduğunu ortaya çıkardı. Elde edilen bu tür sonuçlar tüm dikkati psikolojideki bağlanma kuramına yöneltmiştir. Bu bağlamda birçok kişilik yapılanmasında olduğu gibi borderline kişiliğin oluşumunda da 0-3 yaş bağlanma döneminde ona bakım veren kişiyle –ki genelde bu kişi çoğu zaman annesi olur- kurduğu ilişkiye bağlı olarak şekillendiği tezi geçerliliğini arttırdı denilebilir.

Soru: Borderline Kişilik Bozukluğu olan bir annenin yetiştirdiği çocukta da ileride borderline kişilik bozukluğu gelişir mi?

Konu insan psikoloji olunca kesin kalıpsal yargılarda bulunmak sağlıklı olmayacaktır. Dolayısıyla bunun kesin öyle olacağı söylenemez. Kişiliğin oluşumunda genetik, ailevi, çevresel ve diğer insanlarla etkileşim vb. gibi diğer faktörler de rol oynamaktadır. Ancak özellikle 0-3 yaş aralığında bakım veren annenin etkisinin tüm bunlardan daha fazla olacağını ve çocuğun yaşadıklarına bağlı olarak duygusal zedelenmişliğini onarabilecek alternatif bir figürden mahrum olduğunu göz önünde bulundurursak, borderline yapının çocuğa aktarılma ihtimali yüksek olabilir.

Soru: Borderline kişilik bozukluğu neden kadınlarda daha fazla görülüyor?

Bunun birden fazla nedeni bulunmakta. Öncelikle konuyu evrimsel psikoloji açısından ele aldığımızda dişinin, atalardan gelen terk edilmeye ve yalnız kalmaya karşı tolerasyonunun daha düşük olduğunu söyleyebiliriz. Şöyle ki dişi, daha çok toplayıcılıkla uğraşıp gerekmedikçe bulunduğu çevreden çok uzaklaşmayan, aynı zamanda çocuk doğurup bir başkasının desteğine ihtiyaç duyan bir varlık olmuştur. Erkek ise tam tersi sergilediği avcılık davranışı nedeniyle doğaya ve doğada yalnız kalabilmeye daha iyi adapte olabilmiş bir tür özelliği taşımaktadır. Dolayısıyla kadın açısından terk edilmek ya da yalnız kalmak, baş etmesi daha zor bir durum az eder.

İkinci neden ise yetiştirme tarzı ile alakalıdır. Birçok kültürde ataerkil bir düzen olması nedeniyle kadın, erkeğe nazaran daha düşük bir sevide görülmektedir. Bu bakış açısıyla da dişi varlık, her insan yavrusunun yine evrimsel olarak doğuştan getirdiği değersizlik ve yetersizlik duygularını erkeğe nazaran daha az telafi edebiliyor. Hissedilen bu olumsuz duygular da belli savunma mekanizmalarının açığa çıkmasına sebebiyet vererek kişinin -değeri ve güveni elde edebilmek adına- başkalarına daha çok bağımlı olmasına neden oluyor.

Soru: Borderline kişilik bozukluğu ile Bipolar bozukluğun farkı nedir?


Bordeline olgu bir kişilik bozukluğu olarak geçerken, Bipolar olgu ise bir duygu durum bozukluğudur (DSM-V). Borderline kişilik bozuklukları duygularını yönetememek kaynaklı başvurmak zorunda kaldığı bir takım savunma mekanizmaları nedeniyle çok kısa süre zarfında duygu ve davranış değişiklikleri sergilerler. Ancak Bipolar bozuklukluklar (Bipolar 1 / Bipolar 2) dönemsel ya da mevsimsel olarak mani/ hipomani ve depresif ataklar şeklinde seyreder ve atakların olmadığı zamanlarda kişi normal davranışlar sergiler. Ayrıca bipolar bozuklukların, genetik ve organik -beyin ve vücut kimyası*- kaynaklı nedensellikleri olduğu görüşü bulunmaktadır.

Soru: Her borderline kişilik bozukluğu buradaki Şule vakası gibi değilse, diğerleri nasıldır?


Bu yazıdaki Şule örneği; duygu, düşünce ve davranışlarının keskinliği ve içgörüsünün az olması sebebiyle yüksek seviyede bir borderline kişilik bozukluğu örneği sergilemektedir. Kişinin kendi duygu, düşünce ve davranışları konusunda farkındalığının artmasına ve duyguların yönetme becerilerinin gelişmesine paralel olarak bordeline savunmaların şiddet derecesinde de bir azalma gözlenir. Bu bağlamda toplumda -düşük, orta ya da yüksek seviye de borderline kişilik özellikleri barındıran kişiler bulunabileceği yorumu yapılabilir. Bunlardan düşük seviyedekiler, yaşamlarında zaman zaman sorunlar yaşasalar da; çok sivri bir takım davranışlara başvurmadan hayatlarına devam edebilmektedir.

İşin aslı her insanda düşük ya da yüksek seviyede borderline bir parça olduğunu söylemek de mümkündür. Zaman zaman ilgiye ihtiyaç duyan, yalnız kalmaktan kaygı duyabilen, başkalarına uyumlu olmaya çabalayan yanlarımız da bizdeki borderline parçadan izler taşımaktadır.

Soru: Borderline kişilik bozuklukları neden çoğunlukla narsisistik kişilik bozuklukları ile bir ilişki kurarlar?

Bu durum bir nevi her iki tarafında duygusal ihtiyaçların karşılanmasından ileri gelmektedir: Şöyle ki narsisistik kişilik bozukluğunun en önemli duygusal ihtiyaçları ‘vazgeçilmez olmak’, güçlü görünmek ve başkalarında hayranlık uyandırmaktır. Borderline kişilikteki kadın da, partneri olan narsisistik kişiliğin bu ihtiyaçlarını karşılar nitelikte davranış sergiler. Şöyle ki borderline kişilik, kendini genelde değersiz ve yetersiz hisseder; değerli ve yeterli bir konumda hissedebilmesi için çoğunlukla idealize edebileceği, çatısı altına sığınabileceği ve de bağlanacağı ‘güçlü’ bir figüre ihtiyacı duyar. Bu yüzden borderline kişilik, narsisistik kişilikle bir aradayken onun boyunduruğu ve koruması altında kendisini değerli, yeterli ve güçlü hisseder.

Narsisistik kişi ise, kendisine yönelik olan bu ilgi ve bağımlılıktan genelde hoşnut kalır; zira bir başkası açısından vazgeçilmez konumda olmak, onun gözünde güçlü görünmek ve yüceltilmek içten içe gururunu okşar. Bu bağlamda aralarında ilişki gerçek bir sevgiden ziyade bir takım duygusal ihtiyaçların karşılanmasından ileri gelmektedir. Ancak her ne kadar bu alışveriş kaynaklı aralarında bir sorun yokmuş gibi görünse de kazın ayağı öyle değildir: İlişki de bu duygusal ihtiyaçların karşılanmadığı çokça durum da açığa çıkar ve o zaman aralarındaki ‘uyum’, tam bir uyumsuzluğa dönüşür.

Soru: Borderline kişilik bozukluğunun tedavisinde ilaç tedavisi işe yarar mı?


Dürtü ve duyguların belli oranda kontrol altına alınmasında ilaçlar etkili olabilir ancak intrapsişik yapı denilen temel kişilik yapılanmasını ilaçlar değiştiremez. İntrapişik yapıyı değiştirmek için uzun süreli psikoterapi süreci gerekebilir ve bazen duyguları bastıran ve kişiyi küntleştiren psikiyatri ilaçları psikoterapinin etkili olabilmesinin önüne geçebilir.

Soru: Borderline kişilik bozuklukları genelde hangi sebeplerle psikoterapiye başvurular?

Borderline kişilik bozuklukları arasında içgörüleri nispeten gelişmiş ve kendilerinde bir terslik olduğunun fark edebilen kişiler, psikoterapi desteğine gönüllü bir şekilde başvurabilirler. Buna neden olan sebepler de çoğunlukla ilişkilerinde yaşadıkları ve bir türlü çözüme kavuşmayan tekrarlayan sorunlar, anlam veremedikleri şiddetli duygu değişimleri, eşlerini ya da partnerlerini aşırı kıskanmaları, benzer kişilik yapılanmaları ile sonu hep hüsranla biten benzer ilişkiler yaşamaları ya da zaman zaman hissettikleri yoğun terk edilme duyguları gibi şikâyetlerle psikoterapiye başvurabilirler.


Soru: Borderline kişilik bozukluğunun psikoterapi ile sağlıklı bir sürece girmesi mümkün müdür, mümkünse bu nasıl olur?


Diğer kişilik yapılanmalarında olduğu gibi, terapistin borderline bir kişiliğin doğası hakkında detaylı bilgi sahibi olması oldukça önemlidir; aksi takdirde kendine başvuran borderline kişi ile psikoterapi süreci boyunca hiçbir yol kat etmeden bir kısır döngü içinde kalabilir. Bu bağlamda işinin ehli bir psikoterapistle, borderline kişilik; güvene ve anlaşıldığı hissine dayalı terapotik bir ittifak geliştirebilirse, terapistin nötr bir şekilde ona tutacağı ayna, yapacağı yorumlamalar ve yüzleştirmeler sayesinde kişinin içinde bulunduğu durumlarla ilgili farkındalıklar geliştirip duygularını yönetebilen bir seviye ulaşması ve kendiliğini yeniden inşa edebilmesi mümkündür. Dolayısıyla bu, kimi zaman uzun zaman uzun sürebilen, meşakkatli ve masraflı olabilen bir kendini tanıma ve onarma yolculuğu olabilmektedir. Hatta yüksek düzeyde bazı borderline kişilik bozuklukları için bu tür bir ruhsal olgunluğa ulaşabilmek uzun yıllar alabilir.

Soru: Borderline kişilik bozukluğunun psikoterapi desteği dışında değişmesi mümkün müdür?

Değişemeyeceğini kimse iddia edemez. İnsan ruhu birçok gizeme, değişim ve dönüşüm kapasitesine sahiptir ancak kişinin bunu kendi başına sağlaması bana göre çok zordur. Borderline kişilik bozukluğu hakkında çok şey öğrenmek ve bilmek de burada işe yaramayacaktır; zira üniversitede ‘borderline kişilik bozuklukları kürsüsü’ne sahip bir profesör olsanız dahi, öğrendiğiniz bilgiler duygularınızı düzenlemenize ve davranışlarınızı kontrol etmenize tek başına yardımcı olamayacaktır.

Bu bağlamda edinilen bilgiler ve psikoterapi desteği haricinde borderline kişilik bozukluğunun yaşamına dahil olan ruhsal anlamda olgun bir figürle etkileşimleri, onunla deneyimleyeceği kapsayıcı ve sağlıklı yeni ilişki modelleri, borderline kişilik bozukluğunun değişmesi konusunda etkili olabilir. Bu kişi bazen bir eş, bir öğretmen ya da bir yakınımız olabilir. Ancak özellikle çağımızda bu konuda yine en kestirme yol, dinamik yönelimli bir psikoterapi sürecine dahil olmaktır.

Ümit Akçakaya
Uzman Psikolojik Danışman & Yazar

Faydalanılan Kaynaklar:
Akçakaya, Ümit (2019). Uyanış - Kişiliğin Gizil Kodları. İstanbul: Kanon Kitap.

Akhtar, Salman, 2009, Ağır Kişilik Bozukluklarının Tanı ve Sağaltımı için Başvuru Kitabı Çev: Müge Alkan, Cemiler Gürdal) Odağ Psikanaliz ve Psikoterapi Eğitim Hizmetler, Meta Basım, İzmir.

MASTERSON James F., Bağlanma Kuramı ve Nörobiyolojik Kendilik Gelişimi Açısından Kişilik Bozuklukları, Çev: Pınar Üzeltüzenci, Litera Yay., İstanbul 2010.

MASTERSON James F., Kişilik Bozuklukları, Çev: Betül Taylan Bozkurt-Tuğrul Veli Soylu, Litera Yay., İstanbul 2008.

ÜRETMEN, S., Yetişkin Bağlanma Stilleri, Mekana Bağlanma Eğilimi ve Keşfetme Yönelimi Arasındaki İlişkiler. Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2003.

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1868528/